15 Haziran 2012 Cuma

GelipGeçenler

.
.
.
.
.
.
.
.
Bir sürücünün aklındaki sorular silsilesi:

Bu atı dizginleyen ben miyim?
Gördüklerim bu atın gözlerinden mi?
Uzansam şu ovaya, varabilir miyim oraya?
Yoksa zaten orada mıyım,
Uzanmak istediğime göre?





Yabancı bir odanın karanlıklarında bir kadının zihinden geçen;

Neredeysem, orada değilim.





Bir annenin aklındaki cevaplar:

Bu çocuk benim çocuğum.
Bu çocuk benim parçam.
Benim parçam benden farklı,
Ben ne kadar annesi olsam da,
Ben ne o'yum, ne de ben sandığım o.




Bir kaçağın aklında kalanlar:

Yirmi yıldır oradaydım.
Yirmi yıldır aklımda bir tek kaçmak vardı.
Gardiyanlar, öğünler, penceresizlik
Ben varlığımı kaçmakla sürdürebildim.
Şimdi kendime en çok ihtiyacım olan anda
Şu kaçak adımlarımla, yapayalnızım.
Ben, kaçmakla varoldu,
Kaçınca kayboldu.




Bir bakkal, çocukları kovarken mırıldandıkları:

Zaman sizin çocuklarınızı bu keyiften alıkoyacak.





9 Haziran 2012 Cumartesi

KuruSıkı

.
.
.
.
.
.
    Onu eskiden olduğum kisi ile etkileyebilirim, diye düşündüm. Ne de olsa oynayabileceğim bütün numaraları; yani film repliklerini, kitaplardan alıntıları ve yabancılıklarını hissetmediklerim hareketleri sunmuştum ona zamanında. Bu yüzden kumpas kurdum apartmanının önüne. Genişçe olan apartman girişinin hemen yanına tünedim. Kimseler yoktu civarda.

    Gelirken de bir paket sigara almıştım, onun apartmandan çıkmasını beklerken oyalanıyım diye. Beni görünce ne tepki verecek, diye düşündüm. Saşkınlıktan heyecanla eli ayağı tutulurdu büyük ihtimal. Beni görünce kimi görecek acaba? Eskiden sokakta elini kalçalarına koyup onu utandıran herifi mi? Temsil ettiğim bütün kitapları, yazarları, filmleri mi? Yoksa beni mi? Evet, biraz kilo aldım.

    Paketin jelatinini yırttım. Ellerim titriyordu. Günde iki paket içmekten mi yoksa heyecandan mı diye sordum kendime, sol elimi sigaramı yakan ateşe siper ederken. Eskiden elim titremezdi, dedim kendi kendime. Ona bakarsak salak herif, herhangi birinin kapısında evden çıkmasını da beklemezdin.

    Kim oldugumu düşündüm. Herhangi bir şey bulamadım kendimi tanimlayabilecegim. Ne olmadığımı düşündüm bu seferde. Pek çok şey buldum anında. Biten sigaramı bahçeye fırlattım. Bahçe bakimsizdi eskiye nazaran. İsimlerini bilmediğim kırmızı çiçekler biterdi burada, diye düşündüm. Bana onun kırmızı ve mor kopçali sütyenlerini hatırlatan çiçekler. Küf rengi gözleri. Renk demişken, mavi ve kırmızı renk odası. İlk kez elimi kasıklarının arasına bu odada daldirmistim. Bir iki resim de vardı duvarında. Anlamsız olanlardan. Herkesin bir anlam çıkarmaya çalıştığı. Karaktersiz resimler hani. Aslında ben de biraz öyle davrandim herkese karsı. En çok da ona. Belirsiz cümleler ve dokunuşlar. İnsanların, en ufak mimikleri ve jestleri anlamaya ve yorumlamaya çalışması karşısında büyülemiş bir cocuktum. Gecmisi olmayan bir çocuk. Ne bir sevgili, ne bir kitap ne de bir sanatçı vardı dişimi geçirdiğim geçmişimde. Diğerleri gibi değildim. Uygun durumlarda anlatabileceğim hikayeler çok kısıtlıydı.

    Ben de uydurdum. Kendi hikayelerimi yazmaya başladım. Ve iyiydim de. Hatta o kadar iyiydim ki kendi yazdığım hikayelere inanmaya başladım. Başım dönüyordu ve ben de dönmeye başladım bu hikayelerle.

    Apartmannın önünden iki genc geçti. Bakışlarını üzerimde hissettiğim anda elim pakete gitti ve bir sigara daha aldım. Böyle düşününce, dedim kendi kendime, eskiden oldugum herif şimdikinden daha boktanmis. Karaktersiz, ama bunu degistirebilecegini zannediyor. Peki sen, sen hala karaktersizsin ve bunu değiştirmeye bile çalışmıyorsun. Kendine ağlayan bir sürat edinmesin ikinci el pazarlarından ve dünyaya buğulu gözlerle bakıyorsun. Kendini ise dunyaynin mayasının yani anlamsızlığın kederinin farkına varmış, varoluşunu bitirmiş bir hippopotan olarak görüyorsun.

    Siktir! Göt herif, kız kapıda gözüktüğü zaman, ne diyeceksin ona? Burada oluşunu nasıl açıklayacaksın ona? Hata ettim buraya gelmekle. Bırak onun hatıralarında kalmak istediğin gibi kal. Güçlü, haydut ve soğuk. Zeki, esprili ve çirkin. Hahaha, iyi sıktın lan! Yavsak, sen ne zaman bu bahsettiklerin oldum ki. Çabaladın sadece. İnsanların zihinlerinde biri olmak için. Kimse olamadın, insanların, özellikle de onun kalbini siktin.

    Ulan, apartmanı boyamışlar mı? diye sordum kendi kendime. Evet, bok sarısıydı eskiden burası, şimdi krem rengine boyanmış ve turuncu taşlarla döşenmiş. Eskiden şurada dikilirdim. Ve yine en son burada görüştüm onunla. Onun bana engel olduğunu düşünüyordum. Her hareketi batıyordu bana. Konuşması, gülmesi. Çıldırıyordum, insanlara onu tanımadığımı haykırmak istiyordum. Ondan daha iyiydim. Bok iyiydin!

   Kapıda bekliyorum ama evde olup olmadığını nereden biliyorum, diye geçirdim içimden. Apartmanın arkasındaki bahçeye girip pencerelerine bakmayı kafaya koydum. Önce bir sigara aldım ve yaktım. Yine bir şey bulamamıştım ona söyleyecek. Belki karşılaştığımda put gibi karşısında durur ve istifimi bozmazdım. Ona bırakırdım ilk hamleyi. Ya benle konuşmaya kalkışırsa? Arka bahçeyi kapatan tellerden zıpladım. Zıpladıktan sonra yanmış saç kokusu aldım. Sigarayı elime aldım. İşte o zaman benimle konuşmaya kalkışırsa boku yerim, diye düşündüm arkaya doğru yürürken. Okkalı bir fırt çektim, ona bırakıyım konuşmayı. O ne derse ona ayak uydurayım.
   
    - Burada işin mi vardı?
    - Evet, şey, kız arkadaşımı bekliyorum.
    Ya da;
    - Benim için mi geldin buraya?
    - Merhaba. Boynunu göremeden edemedim güzelim.

    Bu kulağa biraz eğreti geldi. Büyük ihtimal bir bok diyemeyeceksin, hatta kekeleyeceksin mal herif, değil mi? Apartmanın arkasına gelince köşeyi döndüm ve penceresinin önüne yürümeye başladım. A ha, salıncak yerlı yerinde. Ama masaları da kaldırmışlar, kırıktılar zaten.

    Kimse yoktu arka bahçede. Odasının pencereleri görüş alanıma girdi. Perdeler kapalıydı. Ama aralık da vardı perdeler arasında. Kalbim daha hızlı ve şiddetli atmaya başladı. Durdum. Ayaklarım titriyordu. Siktiğimin götü, beceriksiz! Hemen duvara yürüdüm. Sırtımı duvara verdim ve hemen bir sigara çıkardım paketten. Yaktım ve fırt çektim. Ağzımdan sigarayı çekerken ellerim titriyordu. O bana engel oluyordu. O. Gülmesi. Bana engel oluyordu. Ondan daha iyiydim. Yere baktım. Buğulanmış gözlerimi kendimden kaçırmaya çalıştım.

    - Alper, burada, ne, benim için mi geldin?
    - Evet bebeğim, senin için geldim.

    Sesler kafamdaydı. Elimin tersiyle gözlerimi sildim. Topukladım oradan hemen. Hızlı adımlarla tel örgüye vardım. Bir ayağımı tel örgüden atar atmaz binanın kapıcısını gördüm. Bana yaklaşıyordu. Serefsiz hiç değişmemişti, karikatürleşen gömleği dahi üzerindeydi. Elimdeki sigarayı ağzıma götürdüm, sigara yoktu elimde. Bana bakıyordu dik dik. Ne kadar komik gözüküyorsundur lan, dedim kendime. Salak  herif, şimdi seni, bütün şapşallıklarınla gidip anlatacak O'na. Gözlerimde nem falan yok dimi?

    - Hayırdır, sizi göremiyordum uzun zamandır, hele telin üzerinden atlarken?
    - Şey, öyle bir uğrayayım dedim.
    - Arka bahçede ne yapıyordunuz?
    - Değişip değişmediğini merak ettim.
    - Şey, değişip değişmediğini gördüysen, çıkıp git buradan, dedi. Orospu çocuğu, götünü siktiğim, lafı aba altından sokma zahmetine bile katlanmıyor.
    - Ha, bu arada, Özge hanım taşındı, iki yıl önce.
    - Şey, biliyorum.

    Yavaşça arkamı döndüm ve yürümeye başladım. rahatlamayı hissedebiliyordum içimde dalgalanan. Anlatamayacaktı, O yoktu çünkü artık. O geçmişimdi artık ve ben artık onun zihninde istediğim gibi yaşamaya devam edecektim. Sigara aldım paketten bir tane. Elim çakmağa gitti, ama çakmak yoktu cebimde, düşürmüş olmalıydım arka bahçede. Aklımdan gidip almanın düşüncesi daha geçmedi. Bakkala girdim.

    - Bir paket kibrit var mı?