14 Kasım 2014 Cuma

Yazamamak

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - 


Yazamamak demişken, bir okuyucunun bana yolladığı maili aktarıyorum:


"Yazar olmayı düşlediğim günlerde bir fikir vardı aklımda, bir izlenim, bir çıkarım. Eğer kimse olabilirsem, herkes olabilecektim. Sığ idrakımla ulaştım bu düşünceye. Herkes olabilirsem de yazabilecektim. Ne de olsa kurgu zordu, sahici de değildi hiçbir zaman. Pekiyi nasıl kimse olacaktım? Büyük soru. Hiçbir zaman bilinçli bir şekilde cevap vermedim bu soruya. Ama öylesine, belki de içgüdüsel, yaşayarak cevapladım bu soruyu.

Neydi o cevap?

Kendimle çeliştim, büyük çeliştim hem de.
Mesela tiksindiğim bir yaşamın içine girdim.
Önce bunu ahlaki yapımla çelişmeyecek bir paradigmaya soktum. Bir gözlemciydim mesela.
Sonra gözlemcinin yalnızlığı içerisinde kuruntular yarattım, yaratının en incesi.
Bu kuruntular beni içten içe çürütürken, o yabani ortamda, sahip olduklarımı yaktım, teker teker.
Anılar, sevinçler, arzular, bilinenler, bilinmeyenler. Ne varsa. Yaktıklarımla ısındım, azla yetindim.
Sonra bu yaratı öyle bir olgunluğa erişti ki hiçbir zaman dolmamış o boşluğa yerleşti.
Kuruntu bilememeye, bilememek korkuya dönüştü.
Ben de, halihazırda keskinleşmiş gözlemcilik yeteneğimle bunu deştim. 
Elbet bir gün elime yüzüme bulaştı.
Artık kontrolden çıkmış bir canavarın yaratıcısı ve sorumlususuydum.
Yaşamaya devam edecektim, elimde değildi bu. Bir hayvanın yaşama arzusu tahmin ettiğinden de güçlü. Yabani ortamda artık o kadar yabani değildim.
Ama yabani ortamı değil, algımı ve değerlerimi evcilleştirdim.
Geçmişte olduklarım, kaç kişiysem artık, artık birer gölgeydi.
Tabii ki zaman da benin lehimeydi. Sabit noktalarım, neredeyse herkesi terk etmeme rağmen ardımda bırakamadığım o birkaç insan da yoluna devam etti. İncinmenin kiniyle ben de uzaklaştım. 
Neredeyse sahip olduklarımın tamamını tükettim o vahşi soğukta. Geçmişim yok, çocuktum artık.
Tepki veremiyordum çevrende olup bitene. 
Çünkü tepkiye sebep olacak ne eski ahlak yapım kalmıştı ne de yeni değerler sistemi yaratabilmiştim.
Belki de yarattım, ama geçmişteki o kalabalığın gölgesi, benim acizliğim karşısında, kıskançlık, nefret ve kin şeklinde bu değerleri aşağılıyor, yok sayıyordu.
Yabani ortamı, bu ortamdaki hayvanları kibirle tersliyordu.
Ama sahte bir gülümseme ile.
Ama kafa sallamalar, omurgasız onaylamalar ile.
Artık kimse değildim, herkes de değildim,
Sadece bir ölü."



Bir yazar, yazabilmek için bunu yapar mı? Hayır, bence aklında kurar bunu. Bu 'yaratı'daki akıl almaz güzelliği. Kabullenilemeyen yıkımı yani acıyı, nefreti ve kini. Ta ki bu genç karakter, bir ölüye dönüşene kadar. Sonra da yazar, bu faili meçhul cinayetin öyküsünü yazar benim gibi.

Not: Bu okuyucu adına, cevapsız bıraktığımız tüm kadınlardan özür diliyorum.

30 Eylül 2014 Salı

Sütsüz

"Buluşabilir miyiz uygun olduğunda?"
"Hayır" diyemedim. Ertesi akşam buluştuk. Kalın giyinmişti, solgundu. 
"N'asılsın?" Farkına varmadan sormuştum, -geçiştirdi-
"Sen n'asılsın?" Duraksadım, -fark etti- 
"İdare eder." -sıradan bir cevap, göze batmayan, geçmişte bile-
"Ben.. biraz.."
"Sen iyi misin?"
"Sadece yorgunum."
Bir şey diyemedim. Yorgundu, evet. Canım sıkıldı, -niye diyemedim ki "Hayır"-
"Efendim?"
"Yok bir şey, ne istersin?"
"Sağol." 
Garsonun yaklaşmasını izledim. -bana mı bakıyor-
"Evet."
"Bir kahve."
"Sütlü mü?" -sütsüz-
"Sade."
"Ben de bir su alabilir miyim?"
Garsonun uzaklaşmasını izledim. -bana bakıyor-
"Alper, kusura bakma, kime soracağımı bilemedim." Cevap vermedim. Bekledim.
"O'nla yakın zamanda hiç görüştün mü?" -yan masada yaşlı bir adam, yalnız-
"Özür dilerim, ama.. işte.." -elinde gazete, kuru-
"Çok kötüyüm, hissediyorum, biliyorsun." -masanın üzerinde şapkası, boğuk-
"Kahveniz" -ben mi- "...ve suyunuz." -o-
"Bir su da ben.."
"Özür dilerim, biliyorum.. inan seni rahatsız etmek istemezdim.. ama.. hiç haber aldın mı?" -neden-
"Biliyorum, ikimize de hala kızgınsın." -yaşlı adam yok artık-
"Kızgın değilim, ama sadece.." -gözleri, o-
"Bir daha.. sizi görmek.. görmem sanı.." -şapka hala masanın üzerinde-
"Suyunuz beyefendi, başka isteğiniz?" -su-
"Kimse bir şey bilmiyor. Ailesi bile. Sen o'nun en yakın.. arkadaşıydın.."    -sen de benim-
"Konuşmuşsundur, biliyorsundur belki.." -neyi-
"Bilmiyorum."
"Aramadı mı, duymadın mı hiçbir şey?" -şapka da yok artık-
"Hayır."
"Biliyor olsan söylerdin dimi?" -siz mi-
"Bilmiyorum."
"Özür dilerim. Rahatsız etmemeliydim.. seni.. yalnızca.."
"Ben.. seni.. sizi.. o'nu.." -bilmiyorum-

22 Ağustos 2014 Cuma

İnsan

Güçlü olmak için doğmuş bir hayvan hayal ediyorum. Elleri yerine aman vermeyen pençeler. Kulakları tüylerle, gözleri ise kıllarla kaplı. Kusursuz koku yetisine sahip. Tek kusuru koca cüssenin getirdiği hantallık. İşte bu güçlü hayvan, tehlikeli bir yamaçtaki irice kayanın üzerine uzanmış.
Şimdi o hayvan, başka bir hayvan hayal ediyor. Pençeleri uzandığı hiçbir şeyi kırmayan, parçalamayan. Kulakları kıllarla gözleri ise tüylerle kaplı. Sonra bu hayvanın her bir kokuyu ayırt edememesini istiyor. Böylelikle her pis kokuyu aynı hassasiyetle algılamayacağı düşünüyor. Ayrıca çok büyük olmasın bu hayvan, çalıların üstünden dünyayı seyredebilecek kadar uzun olsun, diyor.
Hayal ettiği güçsüz hayvana imrenen güçlü olmak için doğmuş hayvan, rahatsızlıkla yerinden kımıldıyor ve dengesini yitiriyor. İşte o anda onu daha güvenli bir yerde hayal ediyorum.
Minnet duyuyorum..