29 Nisan 2016 Cuma

Neye?

-Sus ve dinle beni.
-...
-Dinliyor musun?
-Evet, kör müsün!
-Tamam, şimdi konuşacağım. Anlatacağım her şeyi sana.
-...
-Derdin ne senin? Niye tepki göstermiyorsun?
-...
-Cevap versene!
-Neye?
-Dinliyor musun sen beni?
-Evet?
-O zaman versene cevap!
-Bağırma, dinliyorum, baştan başla anlatmaya. Sonra vereceğim cevabımı.

- - - - - - -

Asılmış tenekelerle dolu bir tavanın altında yıllarca uyudum. Bir gün yer sallandı
(Tavandan dökülen kurtçuklardı)
Telefona sarıldım, hangi numarayı çevirdiysem bana aynı soruyu sordu. Harbi kimdim? Tenekeleri, kurtçukları anlattım. Cevap vermediler, soğuktular. Yola koyuldum. Kimi görsem yoldan çıktım. Sordum. Kalorifer nasıl yazılır? Resmi bir soruya gayri-resmi gülümsemeler. Olur-olmaz parmakla gösterilen yerler. Tırnaklar kirli. Vardım. Sordular. Sorunun ne? Cevabım yok. Unuttum
(Önce sırt ağrısı hissettim sonra geldi aklıma: Yatalak yıllar, yatak)
Dedim kalorifer, yer sarsıntısı. Dedim aslında kurtçuklar ve göksel tenekeler.
(Uykumun kaçtığını ben de biliyorum)
Dedim ki kendi kendime, olmaz böyle. Sana gitmeli
(Yıllarca seninle paylaştım rüyalarımı. Sen bilebilirsin tenekeleri)

- - - - - - - -

Dört göz kapalı
Bir de olsak bilir mi
Neye uyan'cak?

20 Nisan 2016 Çarşamba

Frekans

-Geldiğin için çok sağ ol.
-Ne demek, hem çay içmeye ihtiyacım vardı. Anlat bakalım senin şu hayaleti.
-Böyle deyince başlaması zor oluyor. Bak, en ufak şeyden eğer doğru frekanstan beni yakalarsa nasıl etkilendiğimi biliyorsun.
-Evet.
-İşte, hiç beklemediğim bir anda beni yakaladı. Halbuki çok alakasız bir şey yapıyordum.
-Ne yapıyordun?
-Bir yazıyı yetiştirmeye çalışıyordum. Alaattin'i hatırlıyor musun? İlkokuldan? Hani çok ani ışık ya da ses ile bayılırdı?
-Evet, sara hastasıydı.
-Aynen. İşte, onun gibi, sanki zihnimde bir açık var ve o açıktan geçebilen şeyler beni ne durumda olursam olayım beni tesiri altına alıyor.
-Eeee, n'oldu pekiyi?
-Bir hafta önce bir mesaj geldi. Başlangıçta spam falan zannettim, görmezden geldim. Bana bir fotoğrafımı yollamış, bunun nerede çekildiğini soruyordu.
-Cevap vermedin mi yani?
-Vermedim, veremedim zaten. Hesabını kapamış olduğu için yazamadım.
-Eeee, bugün n'oldu?
-Hesabını açıp bana tekrar yazdı, cevap için. Ben de cevap verdim. Dedim, evet, orada, tahmin ettiğin yerde çekildi fotoğraf.
-Sonra?
-Sonrasında konuşmaya devam ettik. Bir noktadan sonra kimlikler, benlikler, yer, hani konuştuğumuz ıvır zıvıra denk geldi.
-Yine mi kimlik! Pekiyi ismi neydi?
-Emin değilin, Kiril alfabesiyleydi.
-Yabancı mıydı yani?
-Evet.
-Eeee, sonra?
-Sonra sohbete kapıldım. Yarım saat, bir saat, bir buçuk saat oldu.
-Neler konuştunuz?
-Pek çok şey. Hem seninle konuştuğum konular, kimlik gibi, hem de her şeyden.
-Neden etkiledi seni? Açıklamaya çalış.
-Frekans diyorum ya, hem de beklemediğim bir anda. Sanki dans eder gibiydi.
-Dans, sen?
-Biliyorum. Ama bundan da bahsettik.
-Danstaki müthiş kabiliyetinden mi?
-Hayır, bedenden. Yani o bahsetti, ben sadece anladığımı söyledim.
-Bu ruh ve beden mevzusu mu?
-Evet, zamanında epey Rus edebiyatı okumuş. Haliyle onu da o dönemin varsayımları avucunun içine almış. Zaman aldığını söyledi, bunun farkına varıp yine de bunları aşamamış olmak.
-Neden hayalet dedin?
-Çünkü kayboldu.
-Nasıl yani?
-Yine hesabını kapattı. Bilemiyorum. Hatta sohbetin sonunda, iyi kaybolmalar diledim.
-Eeee?
-Dedim bunu ama kaybolmasını beklemiyordum. Ama dediğim gibi, ziyaret etti gibi düşün. Mesela pencerenin önünden geçer gibi.
-Anlıyorum.
-Sonrasında büyük bir boşluğa düştüm. Sürekli sigara yakıp söndürdüm. Yazıya falan devam edemedim, doğruca seni aradım.
-Şimdi nasılsın? 
-Bilemiyorum.
-Bir çay getireyim mi sana bir koşu?
-Olur. Hatta bana iki tane getir.
-Şeker kullanıyor mu hayaletin?
-Bilmiyorum. Sen yine de getir.