20 Nisan 2016 Çarşamba

Frekans

-Geldiğin için çok sağ ol.
-Ne demek, hem çay içmeye ihtiyacım vardı. Anlat bakalım senin şu hayaleti.
-Böyle deyince başlaması zor oluyor. Bak, en ufak şeyden eğer doğru frekanstan beni yakalarsa nasıl etkilendiğimi biliyorsun.
-Evet.
-İşte, hiç beklemediğim bir anda beni yakaladı. Halbuki çok alakasız bir şey yapıyordum.
-Ne yapıyordun?
-Bir yazıyı yetiştirmeye çalışıyordum. Alaattin'i hatırlıyor musun? İlkokuldan? Hani çok ani ışık ya da ses ile bayılırdı?
-Evet, sara hastasıydı.
-Aynen. İşte, onun gibi, sanki zihnimde bir açık var ve o açıktan geçebilen şeyler beni ne durumda olursam olayım beni tesiri altına alıyor.
-Eeee, n'oldu pekiyi?
-Bir hafta önce bir mesaj geldi. Başlangıçta spam falan zannettim, görmezden geldim. Bana bir fotoğrafımı yollamış, bunun nerede çekildiğini soruyordu.
-Cevap vermedin mi yani?
-Vermedim, veremedim zaten. Hesabını kapamış olduğu için yazamadım.
-Eeee, bugün n'oldu?
-Hesabını açıp bana tekrar yazdı, cevap için. Ben de cevap verdim. Dedim, evet, orada, tahmin ettiğin yerde çekildi fotoğraf.
-Sonra?
-Sonrasında konuşmaya devam ettik. Bir noktadan sonra kimlikler, benlikler, yer, hani konuştuğumuz ıvır zıvıra denk geldi.
-Yine mi kimlik! Pekiyi ismi neydi?
-Emin değilin, Kiril alfabesiyleydi.
-Yabancı mıydı yani?
-Evet.
-Eeee, sonra?
-Sonra sohbete kapıldım. Yarım saat, bir saat, bir buçuk saat oldu.
-Neler konuştunuz?
-Pek çok şey. Hem seninle konuştuğum konular, kimlik gibi, hem de her şeyden.
-Neden etkiledi seni? Açıklamaya çalış.
-Frekans diyorum ya, hem de beklemediğim bir anda. Sanki dans eder gibiydi.
-Dans, sen?
-Biliyorum. Ama bundan da bahsettik.
-Danstaki müthiş kabiliyetinden mi?
-Hayır, bedenden. Yani o bahsetti, ben sadece anladığımı söyledim.
-Bu ruh ve beden mevzusu mu?
-Evet, zamanında epey Rus edebiyatı okumuş. Haliyle onu da o dönemin varsayımları avucunun içine almış. Zaman aldığını söyledi, bunun farkına varıp yine de bunları aşamamış olmak.
-Neden hayalet dedin?
-Çünkü kayboldu.
-Nasıl yani?
-Yine hesabını kapattı. Bilemiyorum. Hatta sohbetin sonunda, iyi kaybolmalar diledim.
-Eeee?
-Dedim bunu ama kaybolmasını beklemiyordum. Ama dediğim gibi, ziyaret etti gibi düşün. Mesela pencerenin önünden geçer gibi.
-Anlıyorum.
-Sonrasında büyük bir boşluğa düştüm. Sürekli sigara yakıp söndürdüm. Yazıya falan devam edemedim, doğruca seni aradım.
-Şimdi nasılsın? 
-Bilemiyorum.
-Bir çay getireyim mi sana bir koşu?
-Olur. Hatta bana iki tane getir.
-Şeker kullanıyor mu hayaletin?
-Bilmiyorum. Sen yine de getir.

Hiç yorum yok: