10 Ekim 2012 Çarşamba
Meyile Eğilimli Kuş
Matematik dersinden çıktım. Herkes biliyor ki ortaokuldan beri aynı lakırtı. Hayatta kalmak için her zaman daha azı yeterlidir. Bakkallar, şehirler arası ticaret yapanlar falan, çoğu ilkokul mezunu ve bankada çalışmaya başlamış aklı kıtlardan daha iyi para kazanırlar. Finans, muhasebe dersi almışlar mıdır, hayır. Onlarca kariyer seminerine girmişler mıdır, hayır. Ama çoğunun daha sağlam hayat felsefesi vardır. Bazen bunlar bayağı felsefeler olabilir. Ama sağlamdırlar. Son ağaç kesilir, son nehir kurur ama bu adamlar yaşamaya ve yasamaya devam ederler.
Her neyse, dersten çıktım. Yanımda Mahir vardı ve laf geveliyordu. Başımı sallayarak dinliyordum. Bazen umursamazlık ilgilenmeden daha fazla caba gerektirir. Zihinsel bir çaba. Bilmen gerekir, neden umursamıyorsun? Sonra umursaman gerekenler neler? Çok kısa bir süre içinde hayata bakışını tekrar şekillendirmen ve düzenlemen gerekir. Ve bu çok kısa bir sürede olmaz. Bazen bir ömür ve bazen de daha fazla. Bir hayat, iki hayat, bir aile ve kimi zaman da bir sülale. Babalar ve oğullar.
Mahir gecen hafta neden sigarayı bırakmadığı hakkında konuşadursun ben bir metre ilerimizde sıçar pozisyonda eğilmiş bir herif gördüm. Bu daha fazla ilgimi çekti. Sıçar duruşta hem de avluda. Sonra ilgisinin önünde, yerde duran bi'şeye ait olduğunu fark ettim. Daha da yaklaştım ve bunun ölü bir kuş olduğu anladım. Kuş zeminle aynı renkteydi ve kuşun farkına varmak hiç kolay olmadı. Ama fark edince de hiç şaşırmadım. İnsanoğluna ölüler, canlılardan daha fazla ilgi çekici gelir. Ölüm ile yaşam karşısındaki şaşkınlığımız gelip çatar. Ölümle karşılaşana kadar pek yaşamayız. Ne ölüyüzdür ne de canlı. Sonra ölüm kavramı oturur karşımızdaki koltuğa, bir arkadaş, bir baba ya da işte bir kuş davet eder onu masaya. İste kuşa bakıyorduk orada. Yavru, yeşil bir kuş. Sırtı yerde, kanatları açık. Cinayete kurban gitmiş gibi. Uçamamış olabilir, diye düşündüm. Düşmek ise kaçınılmazdır.
Mahir, nasıl spora tekrar başlayıp göbeği eriteceğini falan anlatıyordu. Sabah şekerleri akışında. Bu arada sıçar pozisyondaki herifin bir arkadaşı sergilenenmekte olan piyese katıldı,
"Neye bakıyorsun?"
"Ölmüş galiba."
Sonra bir anda kuş, akıl almaz bir hareketle yerinden zıpladı ve daha demin uzandığı yere kondu. Kuş yaşıyordu, oyun bitmişti. Sıçan herif yerinden kalktı ve gitti. Kuş ise yerinden hiç kımıldamadan zeminde duruyordu. Yüzü yerde ve hızlı hızlı nefes alıyordu. Çevreyi inceledim. Güvenlik kameraların üzerine, duvarların kenarına baktım, kuş yuvası yoktu. Yuvadan uçmaya çalışıp da düşmüş olması pek olası değildi yani. Belki de hastaydı. Durdum orada öylece. Bir sigara yaktım. Mahir, kuşun ne şovmen olduğunu söyledi. Haklıydı. Ufak gösterisini avluda sergiliyordu. Mahir'i dinlemeye devam ettim. Çoğunlukla da başımı salladım. Bu arada da kuşa bakıyordum. Durduğu yerden kımıldamıyordu.
Sonra bir herif fark ettim, kuşa doğru geliyordu ve suratından, bırak kuşun üzerine yürüdüğünü nerede olduğunu bile anlamadığı belli oluyordu. Amına koduğumun moronu. Önüne bak, dedim. Götlek bunu hakaret olarak algıladı ve yüzüme baktı, salak önüne bak, dedim ve herifi durdurmak için atıldım. Ayağını kuşun üzerine atarken durdurdum hıyarı. Hala farkında değildi. Kuş uçuverdi. Herifçioğlu,
"Pardon, görmedim." dedi. Sonra gözümle kuşu aradım ve kuşun fakültenin kapısının dibine konduğunu gördüm. Birisi kapıyı açtığı anda kuş ezilecekti. Seyirci kalamadım ve duruşumdan ödün verip sigaramı fırlattım. Mahir'in yanından ayrılıp ve kuşun yanına gittim. Elimi uzattım ve yakalamaya çalıştım. Kuşu alıp yeşil ve ayakkabısız bir bölgeye götürmekti niyetim. Fakat her seferinde avucuma alır almaz uçuyor ve yürüyenlerin önüne atıyordu kendini. Gittim, kuşu tekrar yakaladım ve kafesteymişçesine sarmaladım parmaklarımla. Kızlar çığlık atıyor ve ne güzel olduğunu söylüyordu. Aptallar, büyük ihtimal hasta, grip, kuş gribi. Ve öleceğim.
Ayakkabısız, tekerleksiz ve yeşil olan en yakın mekan yaklaşık yüz metre ötedeydi. Dişi olduğu, elimden kaçıp diğer heriflerin ayaklarının altına kendini atmasından belliydi.
"Tamam kızım, güzelim. Problemin ne, sen de mi histeriksin biraz diğerleri gibi?"
Kuş elimde çırpınırken bir anda aydınlandım. Kuşun derdini artık biliyordum. Kuş intihar etmeye çalışıyordu. Ezilebileceği her yeri biliyor ve kendini oraya atıyordu. Sonra, hata mı yaptım, diye düşündüm. Ne de olsa intihar fikri benim de kafamı kurcalıyordu. Her şeyin manasız olduğu zamanlarda, karanlıkların içerisinde ışığın hayaliyle yarattığımız bu medeniyet karşısında intihar çok güzel bir karardı. Ama ben intihar edemeyecek kadar ayık ve ödlektim. Yine de intihar edenlere saygı duyuyordum ve kuşa yanlış yapmıştım. Dedim kendime ve aynı zaman da kuşa,
"Derdini bana anlatmanın tek bir yolu var."
Yönümü değiştirdim ve sıkça arabanın geçtiği asfaltın oraya vardım. Kuşu asfalta, tekerlek izlerinin olduğu tarafa koydum. Geriye iki adım attım ve izlemeye başladım. Biraz ötede bir araba vardı ve yaklaşıyordu. Kuşa baktım, put gibi kımıldamıyordu, arabaya mı yere mı baktığını pek anlayamadım. Ama bilgece gözüküyordu. Zendi, dervişti, ermişti ya da geceyi bir başka geceye katan sarhoştu.
Araba tam kuşun üzerinden geçecekti ki, dur! diye bağırdım direksiyonun başındaki piçe. O da kıllanmış galiba bir asfalta bir de arabasına bakmamdan, hemen frene bastı. Kuşun yanına gittim ve tekrar avucuma aldım kuşu.
Ne bok yiyeceğimi bilmiyordum. Duruşum ve düşüncelerim bana, kuşun kararına saygı duy, diyordu. Ama uysal ve evcil olduğunu sıkça reddettiğim karakterim bana, olmaz öyle şey, diyordu. Güçsüzdüm, ne yapacağımı bilmiyordum. Sonra kuşu bırakmayı düşündüğüm yeşilliğe doğru yavaşça yol aldım. Pek bi'şey düşünemiyordum aslında.
Vardım ve oturdum yeşilliğe. Kuşu yanıma bıraktım. Bana baktı. Bir sigara yaktım. Ben kimdim ki tanımadığım bir kuşa, dişi bir kuşa hem de, karışıyor ve kararından caydırmaya çalıyordum. Bana bakıyordu. Öylece birkaç dakika bana baktı. Ben ona bakamadım ama. Sonra sigara bitti ve kalktım. Yürümeye başladım. Kararımı vermiştim. Kuşu intihar etmesin diye sürekli kollayacak ve bir kafese koyacak halim yoktu. Benim olmadığım bir yerde istediğini yapsındı. Bana neydi.
Sonra bir anda ayağımın altında bir şey olduğunu hissettim. Kıtır kıtır ses çıkmıştı. Ayağım altındakinin ne olduğunu adım gibi biliyordum. Ayağımı hemen geri çektim. Ama bakmadım altındakine. Bakamadım. Bir sigara yaktım. Midem bulanıyor gibi oldu, yeşilliğe attım sigarayı. Çekinerek adım attım. Sonra bir başka adım. Yavaş yavaş alışıyordum.
Bir sonraki dersin sınıfı yakındaydı. Geç kalmıştım derse. Hoca,
"Neden geç kaldın?" diye sordu.
"Kadınlar" dedim ve boş bulduğum ilk sandalyeye oturdum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder