27 Mayıs 2012 Pazar

BirŞişeDolusuGece,YarımSomunEkmek

.
.
.
.
.
.
.
    Kimden gelip kime gittiğinin kaydı tutulamayan acılar, arzular, korkular. Bir şarkı çalar mesela, izbe bir sokakta, beklenmedik bir yüzyılda. Bir arabadan gelir belki müzik, belki de bir pencere pervazından. Müzikle asla yüzleşmem. Sadece her adımımda ve her soluklanmamda zihnimde biten ufak tefek anlar. Sen. Uzandığını hatırlarım kanepede. Tekrar ve tekrar kirlenmesin diye üzeri bir örtüyle kapatılmış kanepede. Boynuna dökülen saçlarını, diri göğüslerini, ele güne burnunu. Benim gördüklerimi göremediklerinden şikayetçi olduğum gözlerin kapalı hep. Yüzünde belirsiz bir tebessüm. Güneş doğmuştur. Isınmanın uyuşukluğu. Olduğum yerden seni izlerim. Kanepenin hemen dibinde bir şişe dolusu gece, üzerine gazete serilmiş masanın üzerinde bayatlamış yarım somun ekmek.
    Tek bir kelimeni hatırlamam, tek bir cümle haricinde.
    Siktirin oradan, duyamazsınız bu cümleyi benden.
    Duygusallaşırım çok nadir. Tek başımayken. Ve elimden geldiğince bu anların keyfini çıkartırım. Gözlerim kısık, kaşlarım çatık. Biraz daha net görmeye çalışırım, elimdekini aklımdakilerle denklerim. Sonra ansızın ayak bileğini düşünürüm. Hatırlamayam ama hayal etmeye çalışırım. Evet, sağ ayağındaki yüzük. Ayak bileğini bu yüzükle beraber canlandırmaya çalışırım zihnimde.
   Beceremem.
   Öyle olsun derim ve devam ederim yürümeye.

Hiç yorum yok: