31 Mayıs 2017 Çarşamba

Hatırla

Hatırla.

Hatırla. En azından unuttuğunu bil, hatırla.

Neydi o kelime?

Hani, "neredeyse," mi demekti?

Sar...?

Hayır. "Geç," evet, anlamı buydu.

Arga-dini?

Hatırla.

Sevdiğini, sevildiğini hatırla.

Ölümsüzlüğünü hatırla.

Bedelini.

Unut, ama bunu hatırla.

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Sorma

-Çıkar ayakkabını.
-Neden?
-Yerdeki dedemin halısı.
-Ne?
-Yok bi'şey.
-Kimin halısı?
-Dedemin.
-Ciddi misin?
-Çıkardın mı?
-Evet. Polisin teki Sultanbeyli'de beylik tabancasıyla intihar etmiş.
-Ner'den çıktı bu?
-Hiç, aklıma geldi.
-Yerdekiler n'öyle, ne döktün halının üzerine?
-Çimen.
-Ayakkabının altı çamur muydu?
-Hayır, ayağımda, parmaklarımın arasında çimenler vardı.
-Off...
-Huysuzluk etme, neden olduğunu merak etmiyor musun?
-Hayır.
-Dur, daha sonra toplarsın, yanıma gel.
-Hayır.
-Beylik halın mı bu senin?
-İleri geri konuşma.
-Müzik açayım mı?
-Olur. Radyoyla oynama ama.
-Derdin ne senin? Kim odasında radyo dinler?
-Kim ayakkabısının içini çimenle doldurur?
-Neden diğer polisler de intihar etmez?
-Ona tıklama, o radyo.
-Sultanbeyli İstanbul'da mı?
-İstanbul'un hiç dışarısına çıkmadım, bilmiyorum. Bu arada şu lambayı da kapa, abajuru açtım.
-Sana kitap okumak istiyorum.
-Hem müzik dinleyip hem de kitap mı okuyaca'z?
-Benim için her zaman altta çalan bir parça, bir şarkı var. Ne yaparsam yapayım.
-O zaman n'iye açtık müzik?
-Sözlerime eşlik et diye.
-Tamam.
-Ne okumamı istersin?
-Saçma bi'şey.
-Burada bir sürü kitap var.
-Acâib'ül-mahlukât ve garâib'ül-mevcudât var or'da.
-Ne?
-Ansiklopedi.
-Bu şarkıyı sevmedim. 
-Buldun mu?
-Hayır ama bir bilet buldum. 
-Bırak onu aldı'n yere.
-Hani çıkmamıştın İstanbul'un dışına?
-Kapa çeneni ve sokma burnunu.
-Sinirlenme, abajur sönecek.
-Gel bur'ya.
-Tamam, bunu okuyacağım. 
-O ne?
-Bir mektup.
-Tamam o zaman. Çıkma zamanın geldi senin bur'dan.
-Hop, abajur söndü, şarkı değişti.
-N'apıyorsun, ne yırtıyorsun? Bırak o mektubu!
-Bıraksana, bırak beni!
-Ahh, ısırma kuduz gibi!
-Tamam, tamam! Barış yapalım! Beyaz barış!
-Hayır, ver mektubumu.
-Mektubunu yırtmadım ki!
-O zaman niye ısırdın beni?
-Sen niye tuttun beni?
-Saçmalama. Ne yırttın öyleyse?
-Bana ait bir şeyi.
-Söylemezsen söyleme.
-Bu şarkı güzel, gel. Beraber söyleyelim.
-Yere oturalım, gel.
-Dedenin beylik halısının üzerine mi, çimenlerin üzerine mi?
-Neden?
-Ne neden?
-Ayakkabının içinde, ayaklarında neden çimen vardı?
-Keşke ilk fark ettiğinde sorsaydın.
-Şimdi soruyorum, neden?
-Ayakkabı ayağıma büyük geliyor.
-Anlaşıldı, sana soru sormayacağım bi'daha.
-Sorma. Okşa, kokla, öp ama sorma.
-Böyle mi?
-Sonra radyon bozulmasın, deden üzülmesin. Ahh, kuduzum hani ya ben, ısırma beni.

29 Nisan 2016 Cuma

Neye?

-Sus ve dinle beni.
-...
-Dinliyor musun?
-Evet, kör müsün!
-Tamam, şimdi konuşacağım. Anlatacağım her şeyi sana.
-...
-Derdin ne senin? Niye tepki göstermiyorsun?
-...
-Cevap versene!
-Neye?
-Dinliyor musun sen beni?
-Evet?
-O zaman versene cevap!
-Bağırma, dinliyorum, baştan başla anlatmaya. Sonra vereceğim cevabımı.

- - - - - - -

Asılmış tenekelerle dolu bir tavanın altında yıllarca uyudum. Bir gün yer sallandı
(Tavandan dökülen kurtçuklardı)
Telefona sarıldım, hangi numarayı çevirdiysem bana aynı soruyu sordu. Harbi kimdim? Tenekeleri, kurtçukları anlattım. Cevap vermediler, soğuktular. Yola koyuldum. Kimi görsem yoldan çıktım. Sordum. Kalorifer nasıl yazılır? Resmi bir soruya gayri-resmi gülümsemeler. Olur-olmaz parmakla gösterilen yerler. Tırnaklar kirli. Vardım. Sordular. Sorunun ne? Cevabım yok. Unuttum
(Önce sırt ağrısı hissettim sonra geldi aklıma: Yatalak yıllar, yatak)
Dedim kalorifer, yer sarsıntısı. Dedim aslında kurtçuklar ve göksel tenekeler.
(Uykumun kaçtığını ben de biliyorum)
Dedim ki kendi kendime, olmaz böyle. Sana gitmeli
(Yıllarca seninle paylaştım rüyalarımı. Sen bilebilirsin tenekeleri)

- - - - - - - -

Dört göz kapalı
Bir de olsak bilir mi
Neye uyan'cak?

20 Nisan 2016 Çarşamba

Frekans

-Geldiğin için çok sağ ol.
-Ne demek, hem çay içmeye ihtiyacım vardı. Anlat bakalım senin şu hayaleti.
-Böyle deyince başlaması zor oluyor. Bak, en ufak şeyden eğer doğru frekanstan beni yakalarsa nasıl etkilendiğimi biliyorsun.
-Evet.
-İşte, hiç beklemediğim bir anda beni yakaladı. Halbuki çok alakasız bir şey yapıyordum.
-Ne yapıyordun?
-Bir yazıyı yetiştirmeye çalışıyordum. Alaattin'i hatırlıyor musun? İlkokuldan? Hani çok ani ışık ya da ses ile bayılırdı?
-Evet, sara hastasıydı.
-Aynen. İşte, onun gibi, sanki zihnimde bir açık var ve o açıktan geçebilen şeyler beni ne durumda olursam olayım beni tesiri altına alıyor.
-Eeee, n'oldu pekiyi?
-Bir hafta önce bir mesaj geldi. Başlangıçta spam falan zannettim, görmezden geldim. Bana bir fotoğrafımı yollamış, bunun nerede çekildiğini soruyordu.
-Cevap vermedin mi yani?
-Vermedim, veremedim zaten. Hesabını kapamış olduğu için yazamadım.
-Eeee, bugün n'oldu?
-Hesabını açıp bana tekrar yazdı, cevap için. Ben de cevap verdim. Dedim, evet, orada, tahmin ettiğin yerde çekildi fotoğraf.
-Sonra?
-Sonrasında konuşmaya devam ettik. Bir noktadan sonra kimlikler, benlikler, yer, hani konuştuğumuz ıvır zıvıra denk geldi.
-Yine mi kimlik! Pekiyi ismi neydi?
-Emin değilin, Kiril alfabesiyleydi.
-Yabancı mıydı yani?
-Evet.
-Eeee, sonra?
-Sonra sohbete kapıldım. Yarım saat, bir saat, bir buçuk saat oldu.
-Neler konuştunuz?
-Pek çok şey. Hem seninle konuştuğum konular, kimlik gibi, hem de her şeyden.
-Neden etkiledi seni? Açıklamaya çalış.
-Frekans diyorum ya, hem de beklemediğim bir anda. Sanki dans eder gibiydi.
-Dans, sen?
-Biliyorum. Ama bundan da bahsettik.
-Danstaki müthiş kabiliyetinden mi?
-Hayır, bedenden. Yani o bahsetti, ben sadece anladığımı söyledim.
-Bu ruh ve beden mevzusu mu?
-Evet, zamanında epey Rus edebiyatı okumuş. Haliyle onu da o dönemin varsayımları avucunun içine almış. Zaman aldığını söyledi, bunun farkına varıp yine de bunları aşamamış olmak.
-Neden hayalet dedin?
-Çünkü kayboldu.
-Nasıl yani?
-Yine hesabını kapattı. Bilemiyorum. Hatta sohbetin sonunda, iyi kaybolmalar diledim.
-Eeee?
-Dedim bunu ama kaybolmasını beklemiyordum. Ama dediğim gibi, ziyaret etti gibi düşün. Mesela pencerenin önünden geçer gibi.
-Anlıyorum.
-Sonrasında büyük bir boşluğa düştüm. Sürekli sigara yakıp söndürdüm. Yazıya falan devam edemedim, doğruca seni aradım.
-Şimdi nasılsın? 
-Bilemiyorum.
-Bir çay getireyim mi sana bir koşu?
-Olur. Hatta bana iki tane getir.
-Şeker kullanıyor mu hayaletin?
-Bilmiyorum. Sen yine de getir.

27 Mart 2016 Pazar

Kitsch - IV

Yeni bir soru
Kadim bi'güzergahda
Yorgun musunuz

-------

Kırık iskemle
Onca bedenden sonra
Kimi bekler ki

--------

Bura ora mı
Kimse dönüp bakmadı
Oralı hepsi

25 Mart 2016 Cuma

Yorgun

-Ne dersin, bahar tatilinde Datça'ya gidelim mi?
-Bilmiyorum, soğuk olmaz mı?
-Soğuk olsa n'olur ki, hazırlıklı gideriz. Çok uzun zamandır merak ediyorum Datça'yı.
-Ben kendimi çok yorgun hissediyorum. Aklımda dinlenmek vardı. Zaten çok yoruluyorum, yoruluyoruz.
-Sen hep çok yorgunsun.
-Evet, işte bu yüzden dinlenmek istiyorum.
-Kastettiğim bu değildi.
-Ne diyeceğim...
-Dur, önce bunu konuşalım.
-Tamam.
-Kafanı kaldır şu telefondan, öyle konuşacağız.
-Tamam, bak, attım kenara telefonu, dinliyorum.
-Artık olmuyor mu?
-Ne olmuyor mu?
-Benimle plan yapamıyor musun?
-Gerzekleşme.
-Ben ciddiyim, omuz silkme bana.
-Ben de ciddiyim. Yorgunum sadece, bunu en iyi sen biliyorsun.
-Tamam da çok uzun süredir böylesin.
-Biliyorum.
-Yaptığımız planları da ertelemeye çalışıyorsun.
-Mesela?
-Hafta sonu tek başıma gittim Meydan'a, son anda ektin beni.
-Tamam da makale yetişmedi, biliyorsun. N'apmamı bekliyordun?
-Gelmeni, gerekiyorsa geç teslim etmeni. Hem o makale niye geç kaldı? Diğer ıvır zıvırları ertelediğin için. Bu yüzden makaleyi de yetiştiremedin. Bu ilk değil.
-Bak, hiçbir şey yapasım gelmiyor. Benim boşluğa ihtiyacım var...
-Ne demek bu?
-Dur, dur, kelimelerin gazabına uğradım. Senden bahsetmiyorum.
-Kimden, neyden bahsediyorsun o zaman?
-Sadece artık doygunluğa ulaştığımı hissediyorum. Daha fazla hareket etmek değil, dinlenmek istiyorum. Çoğu zaman...
-Ama...
-Dur, sözümü bitireyim önce. Çoğu zaman, ıskalıyormuş gibi hissediyorum. Yani, şöyle ki, çevremde bir şeyler gerçekleşiyor ama ben bunlara yetişemiyorum.
-Herkes yaşıyor bunu. Ama bu...
-Tamam da ben, bunu ilk defa bu kadar yoğun hissediyorum.
-Anlıyorum. Belki yeni bir şeyler denemelisin. Bak şey de yaşamıştı bunları. Gezip dinlen, plan yap mese...
-Anlatamıyorum galiba. Artık diğerleri gibi plan yapamıyorum. Çok güçsüz hissediyorum. İnsanlar en ufak bir boşluğa dayanamıyor. Hemen doldurmaya çalışıyorlar. Tatilde ne yapalım, haftasonu ne yapalım, yazın ne yapalım, akşam ne yapalım... Sanki biraz boş kalsa delirecek. Sen de bunlara uyuyorsun. Ben ise boşluk istiyorum biraz. Daha fazlasını değil.
-O zaman sorumluluklarını azalt. Gerçekten dinlen. Dersleri ve işi beraber götüren ben değilim.
-Bu sefer de her şeyden kopacakmış gibi hissediyorum. Yani, dedim ya, bir şeyler oluyor da yetişemiyorum diye. Şöyle düşün. Çok güçlü bir rüzgar var. Neredeyse her şey havalanıyor, uçuyor. Ben ise işte bu ıvır zıvırlara tutunuyorum.. Bir kez bıraksam, sanki her şeyi yitireceğim.
-Ne zamandır böyle hissediyorsun?
-Bir fikrim yok ama sanki ezelden beri böyle hissediyorum.
-Ya ne zaman anlatacaktın bunları bana?
-Bilmiyorum. Diyorum ya, sanki her şey yük gibi geliyor. En ufak sohbet bile...
-Pekiyi...
-Pekiyi ne?
-Bilmiyorum. Ne bana hissettiklerini anlatıyorsun, ne de benimle plan yapıyorsun.
-Yapamıyorum diyorum ya.
-Tamam da, bir plan asla bir plan değil ki.
-Yani?
-Yani eğer biriyle birlikte plan yapabiliyorsan, gelecekte onunla olmak istiyorsun, hatta olmak istediğini biliyorsundur. Ama yapamıyorsan, bilemiyorum... Bana öyle bakma. O zaman ben de sana kendi fikrimi söyleyeyim. Sahip olduklarını muhafaza etmeye çalışıyorsun, sahip olduklarından şikayetçi olsan bile. Bırak o zaman, bırakalım.
-Bunun için güçsüzüm...
-Dur tahmin edeyim, dinlenmen lazım.
-Götlük etme!
-Götlük eden sensin. Bencil göt!

18 Mart 2016 Cuma

Kitsch - III

Yaman misafir
Geldi bekledikleri
Gecenin körü

--------

Sakıncası yok
Tüm perdeler kapalı
Uyumamanın

--------

Buldu gözünü
Halı desenlerinde
Sabaha doğru

-------

Yeterli değil
Portakal kabukları
Soyunmak için

-------

Halinden memnun
Karanlıkta oturmuş
Bakınır durur

Kefaret

-Ne yapıyorsun?
-Gördüğün gibi, kitap okuyorum.
-Sana bi'şey soracağım?
-Dur, şu cümleyi bitireyim. Tamam, dinliyorum.
-Ateşli hastalıklarla ilgili anlatılanlar ne kadar doğrudur?
-Hangisi?
-Hani insanın çocukken bi'kez ateşli hastalığa yakalanıp kurtulamadığını söylerler ya.
-Ölümüne mi sebep oluyor yani?
-Hayır. Bi'kez yakalandın mı, çıkan sen olmuyorsun.
-Saçma.
-Babaannem, babamın ateşli hastalığa yakalandığını, iyileşmesi için babamın çocukluk yaramazlığından fedakarlık etmek zorunda kaldığını, söylerdi.
-Bu aynı zamanda kirişi kıran babaannen değil mi? Niye inanıyorsun ki bunca yıl sonra?
-Öyle, o da sükunetinden taviz vermiş işte iyileşmek için.
-Bunu kim söyledi?
-Babam söylemişti.
-Hımm... Sen hiç ateşli hastalığa yakalandın mı?
-Çocukken yakalandım.
-Sen neyden vazgeçtin iyileşmek için?
-Sarışınlığımdan.
-Senin saçların sarı mıydı?
-Evet.
-Eee, senin ailen hep esmer, nasıl oluyor bu?
-Annem de çocukken sarışınmış. Sonra o da sarışınlığından vazgeçmiş.
-Seni sarışın düşünemiyorum.
-Gösteririm bi'ara fotoğraflarımı.
-Ben neyi feda ettim acaba?
-Hani saçmaydı?
-Hala saçma. Ama koskoca bir sülale kendisini bir absürde kaptırınca, sanki gerçekleşmeye başlıyor.
-Pekiyi sarı saç hoşuna gider miydi?
-Hayır, saçmalama. Ben ciddiyim.
-Tamam, tamam. Yardımcı olacağım sana. Şimdi, hiç ateşli hastalık geçirdin mi?
-Evet, hem de çok.
-Narin bi'çocuk muydun yani?
-Hayır sersem. Yine de...
-De?
-Çok oldu ateşli hastalığım.
-Hımm, bu kötü, ne kadar az olsa o kadar iyiydi. Ona göre neyden vazgeçtiğini bulabilirdik.
-Haklısın.
-Tamam. Şimdi şöyle yapalım. Düşün ve en iyi hatırlayabildiğin hastalığının üzerinde duralım bi'.
-Dur düşüneyim.
-Tüm gecemi sana yardımcı olmakla geçirmeyi düşünmüyorum.
-Tamam, bir tanesini hatırlıyorum. Çok şiddetliydi. Beni soğuk duşa sokmuşlardı. Havale geçirmişim sonra.
-Pekiyi sonrasında hayatında büyük bir değişiklik oldu mu?
-Emin değilim.
-Bende başka sihirli numara kalmadı.
-Bir dakika.
-Bi'şey mi hatırladın yoksa?
-Evet.
-Ne?
-Sanki...
-Ne diyorum, cevap ver?
-I-ıh, yanlış hatıra.
-Ahmak.
-Ateşli hastalıklara ve kefarete inanan ben değilim.
-Ben inanıyorum en azından. Sen ise hiçbi'şeye inanmayıp mucize bekliyorsun.
-Belki ben de bundan vazgeçmişimdir, yani inanmaktan.
-Tabii...
-Şüpheci Tomas. Hani sen inanandın da ben inançsız olandım?
-Fırsat değerlendirme. Yeter, tamam, gel yanıma.

17 Mart 2016 Perşembe

Suçlu

-Kahve içmeye zamanımız yok, tren kalkıyor.
-Senin yok, benim var.
-Ne demek istiyorsun yani?
-Tren senin için kalkıyor, sen o trene bineceksin, ben ise burada kalacağım.
-Hayır, mesele senin burada kalıp kalmaman değil, trene binmeyecek olman.
-Kelime oyunları yapma.
-Diyorum ki bu, senin içinde edilgen olduğun bir durum değil. Tam zıttı, yani, etken olmayı seçmediğin bir durum.
-Bunları çok duydum, tüm haftasonu bunları tekrarlayarak geçirdin vaktini.
-Demek zorundayım. Yoksa ben de senin edilgenliğin karşısında bizle alakalı her hatada suçlu olacağım, oluyorum da.
-Trenin kaçıyor.
-Bak yine edilgensin.
-Edilgenden kastın ne, korkak mıyım yani?
-Hayır, bu ajitasyon. Senin bile kendini kaptırdığın. Sadece, bilemiyorum. Bazen seni bir suçlu olarak görüyorum.
-Korkak bir suçlu ha.
-Beni de şu sıkışık zamanda edilgen duruma sokuyorsun. Ama hayır, şöyle. Suçlusun, ama zaman zaman senin suçunun farkında olmadığını düşünüyorum.
-Trenin...
-Dur, şunu bitireyim. Farkında değilsin ama kendine karşı, bana karşı suç işliyorsun. Bu durumda ben seni cezalandıramıyorum. Ama bunu görüyorum ve bu beni deli ediyor. Bazen suç bana kalacakmış gibi hissediyorum.
-...ve kalktı.
-Hayır, kaldı demiyorum henüz. Ama kalırsa birgün...
-Kalktı dedim, trenin, kaldı değil.
-Şaka yapıyorsun! Off...
-Şimdi n'apacağız?
-Şimdi bir sonraki trene yer kaparım elimdekiyle, ama o da iki saat sonra.
-Ben demeye çalıştım.
-Biliyorum, bazen kendimi çok kaptırıyorum... Ne dersin, kahve mi içsek?
-Sen bilirsin, yeterince zamanımız varsa eğer.

16 Mart 2016 Çarşamba

Kitsch - II

Sor geç kalınca
Nerede olsa gerek
Kapı kolları

--------

Ne zaman bitse
İlişkileri tekrar
Yola çıktılar

--------

Sarı ışıkta
Saatine ihtiyar
Baktı da baktı

--------

Suçuna ortak
Olduysa yakınlaşmak
İçin sessizce

--------

Kaldı geriye
Kesik ağaç gövdesi
Bir de salıncak