17 Mart 2016 Perşembe

Suçlu

-Kahve içmeye zamanımız yok, tren kalkıyor.
-Senin yok, benim var.
-Ne demek istiyorsun yani?
-Tren senin için kalkıyor, sen o trene bineceksin, ben ise burada kalacağım.
-Hayır, mesele senin burada kalıp kalmaman değil, trene binmeyecek olman.
-Kelime oyunları yapma.
-Diyorum ki bu, senin içinde edilgen olduğun bir durum değil. Tam zıttı, yani, etken olmayı seçmediğin bir durum.
-Bunları çok duydum, tüm haftasonu bunları tekrarlayarak geçirdin vaktini.
-Demek zorundayım. Yoksa ben de senin edilgenliğin karşısında bizle alakalı her hatada suçlu olacağım, oluyorum da.
-Trenin kaçıyor.
-Bak yine edilgensin.
-Edilgenden kastın ne, korkak mıyım yani?
-Hayır, bu ajitasyon. Senin bile kendini kaptırdığın. Sadece, bilemiyorum. Bazen seni bir suçlu olarak görüyorum.
-Korkak bir suçlu ha.
-Beni de şu sıkışık zamanda edilgen duruma sokuyorsun. Ama hayır, şöyle. Suçlusun, ama zaman zaman senin suçunun farkında olmadığını düşünüyorum.
-Trenin...
-Dur, şunu bitireyim. Farkında değilsin ama kendine karşı, bana karşı suç işliyorsun. Bu durumda ben seni cezalandıramıyorum. Ama bunu görüyorum ve bu beni deli ediyor. Bazen suç bana kalacakmış gibi hissediyorum.
-...ve kalktı.
-Hayır, kaldı demiyorum henüz. Ama kalırsa birgün...
-Kalktı dedim, trenin, kaldı değil.
-Şaka yapıyorsun! Off...
-Şimdi n'apacağız?
-Şimdi bir sonraki trene yer kaparım elimdekiyle, ama o da iki saat sonra.
-Ben demeye çalıştım.
-Biliyorum, bazen kendimi çok kaptırıyorum... Ne dersin, kahve mi içsek?
-Sen bilirsin, yeterince zamanımız varsa eğer.

Hiç yorum yok: